TEMEL TASARIM VE YARATICILIK

ULUDAĞ ÜNiVERSiTESi
MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ
MİMARLIK BÖLÜMÜ
(*) Levent ARIDAĞ
(*) Âfet ERENGEZGİN
(*) U.Ü. Öğr.Gör.

Bilime ivme veren duygulardır. Sanat ise, insan zihninde biçimlenen doğa yasalarının dış dünyaya açılımıdır. Yaratıcı içgüdü ; hayatın titreşimlerini algılayan ve onları, karşılıkları olan sanatsal titreşimlere çeviren hassas bir sismograftır. Mimarlık ; bu sanatsal titreşimleri taşıyan fakat bilimselliği de içeren bir yaklaşımdır. Burada aslında bir çelişki değil, birbirini destekleyen alış-veriş söz konusudur. 

Mimar ; yaratma anındaki “sezgi + bilgi” yoğunluğu oranında mimariye değer katar. Bilgi ; bir sonraki bilgiye ulaşıncaya kadar kabul edilen şeydir. Bilgiye ulaşma yolunda özellikle başlangıçta ; “teorilerden kurtuluş”, zihne hürriyet verir. Bir sonraki bilgiye ancak böyle ulaşılır.. Yaratma anındaki hürriyet, yaratıcı içgüdünün altında yatan gizli prensiplerin ortaya çıkmasını sağlar. Salt teorileşmiş, yani “sadece mevcut bilgileri kullanarak” sürdürülen yaklaşım, bilimsel ve sanatsal eğitimin her ikisinde de tehlikeler yaratır. Sanat duygular üzerinde etkili olduğuna göre ancak duygularımızı kullanarak sanatsal etkinlik sağlayabiliriz. Sonsuza kadar özgür olan sanat, “gereklilik” kaygısı taşımaz..
Hayal ; yaratma sürecindeki yeni fikirler için yol gösterici bir ışıktır.
Sanatsal etkinliklerde hayal, kişinin en önde gelen yaratma aracıdır. Önce de işaret ettiğimiz gibi, bilime ivme veren ; duygulardır, hayallerdir. Tasarımda da “imgesel hayal”, olmazsa olmaz bir ögedir. Fakat yaratıcı içgüdü ile, armoni halinde çalıstığı ve sezgi kanalları ile öze inerek beslendiği zaman sağlıklı bir yapıya kavuşur.

İnsan bedenindeki tüm doku ve hücreler, kendilerini yenileyebilme yeteneğine sahipken, beyin, bu olanaktan yoksundur. Şu halde bize düşen, “VAR OLANI” yani beynin kapasitesini arttırmaktır.

Bilimsel verilere göre insan, beynini “üçte bir” gibi oldukça az sayılabilecek bir kapasite ile kullanabilmektedir. Bu oranı arttırmak ; bireyin o güne dek fiziki ve ruhi gelişimi, kişisel deneyimleri, bilgi ve görgü üretimi ile mümkündür. Bu deneyimlerin niteliği, niceliği ve çesitliliği, beyin hücrelerinin birbirleri ile iletişimlerinin bir sonucu olan “HAFIZA” dağarcığının genişlemesine neden olur. Yani, duyu organlarımızdan aldığımız bilgiler, hafızamızın bir köşesinde depolanır. Belleğimizde bulunan bütün bilgileri görebilme ve bu bilgilerle yeni birleşimler yapabilme yetisi ; yoğun bir “farkındalık” ve bilinç artışı  ise, “YARATICILIK”tır.

İşte Temel Tasarım Dersinin amacı ; bu yaratıcılığı ortaya çıkarabilecek ve geliştirebilecek yol ve yöntemleri “TEMEL” sanılan bilgilere bağlanmadan, sürekli geliştirmek olmalıdır. Aslında “temel” sözcüğünün içerdiği belirlenmiş temel bilgilerin verildiği bir“ders” kimliği, amaçla tamamı ile çelişkilidir.Çünkü, tasarımda temel kaygıların değiştiği günümüzde ve daha da değişebileceği yarınlarda “TEMEL BİLGİ” kavramı gerçekliğini yitirmektedir. Ve bir ders olmaktan öte, sonsuz deneyimler zincirinin uygulandığı, bir atölye çalışması gerçekliği apaçık ortaya çıkmaktadır.“Ol”manın amaçlandığı, farkındalıklar zincirinin deneyimlendiği bir atölye ortamı hedeftir. Bu bağlamda (Temel Tasarım Dersi) gerek ismi , gerek içerdiği sözlük anlamı nedeni ile, güncelliğini yitirmiştir. Artık, “tasarım dersinden değil açık tasarım atölyeleri”nden söz etmek daha anlamlıdır..

İnsan, doğumundan itibaren evde, yuvada, okulda “eğitim” adı altında çoğunlukla, doğasına aykırı bir şekilde yönlendirilir. Kişi, varoluşun özgün dürtü ve davranışlarına ters, adeta prototip eğitim ürünleri kapsamında, kuralcı, ezberci, ve belirli bir hedefe kitlenmiş robotlar haline getirilmektedir. Bu anlayışla “hayal gücü”, “yaratıcı güç” gitgide körlenmektedir. Aslında bu bir eğitim değil, hayal gücünün öldürülmesi, giderek düşünce gücünün yok edilmesidir.

Tasarım atölyelerinde, yaratıcılığın ortaya çıkartılması, özellikle görme duyusu yolu ile alınan bilgilerin daha çok miktarda hafızaya alınabilme ve kalıcı olma niteliğine sahip olmasından ötürü, öğrencilerin “göz eğitiminin” geliştirilmesi önemlidir. “görme biçimleri” ve “ifade araçları” çok yönlü olarak öğrenciye deneyimlettirilmelidir.

Görme, sadece “göz yuvarları” içinde olup biten bir olay değildir. Kokunun, tadın, sesin, dokunun, sevginin, nefretin, sıcağın, soğuğun, yumuşağın, sertin, rengin, bütün titreşim frekanslarının sonsuz skalasında kişiye özgü algı potansiyeline dönüşen ve bir şekilde dışa vurumu bekleyen “OLUŞUMLAR SENFONİSİ”dir. İşte bu senfonik olay, bakma ile görmeyi birbirinden ayırır. Bakan ; gözdür. Gören ise ; kişinin varlığının tümüdür. Ve her kişiye özgü, sonsuz bir açılım kapasitesi ; her an yeni açılımlara gebe, deneyimleri beklemektedir..

Eğitimci veya eğitimcilerin görevi ; işte burada, sonsuz açılımlar nehrini öğrencinin önünde akıtabilme hünerini göstermektir. İkinci kez girdiğiniz bir ırmağın suyu, ilk girdiğiniz su değildir. Bu anlamda eğitimci, öğrenci önünde, “sürekli akan su” olmak durumundadır. Öğrencinin ikinci kez gireceği suyun, asla bir öncekinin aynısı olmamasına özen gösterilmelidir. Doğrular yanlışlar yok, kirlisi temizi yok. Yalnızca, değişim var olmalıdır. Bu yolda, eğitimcinin doğruları, yanlışları yoktur. Eğitimcinin sadece, öğrencinin kendi doğru ve yanlışını bulması için aydınlattığı yol vardır. Yolda yürüyüş tarzı, sürati, kavşaklardaki tercihi, “kesinlikle” öğrencinin seçiminde olmalıdır. Bu yol, daima baştan başlayarak, kişinin bizzat kendisi tarafından denenmelidir.Öğrenci, bu yolla edineceği deneyimleri yaşamına katabilmek için tek başına olabilme yetisi ve cesaretine sahip olmalıdır..

Temel Tasarım Eğitim Sisteminde bizim yapmak istediğimiz ; öğrenciyi, mevcut eğitim sistemimiz sonucu körelmiş hayal gücü ve varoluş prensiplerine olduğunca geri götürmektir. Hiç şüphesiz, rehberliğin önemi çok büyüktür. Öğrenen ile öğretenin sürekli yer değiştirdiği, daha doğrusu iç içe geçtiği, bir yerde birbirinin içinde eridiği, doğrunun yanlışın değil, salt deneyimin süregeldiği bir ortam yaratılması yeğlenmektedir..

Eğitmen, öğrenci ile bire bir ilişki içine girdiğinde bazen onun, çalışma-yaratma istemi içerisinde olmadığını görür. Doğaldır..  Fakat öğrenciler, kısıtlı bir çalışma süresinde, zorunlu olarak çalışmaya, daha doğrusu yapıyormuş gibi görünmeye itilir. Bu zorlama son derece sakıncalı olduğu halde, kısıtlı zaman ve yanlış değerlendirme (mevcut not sistemi), eğitmeni de bu kısır ve yanlış davranış biçimine iter.

Atölye çalışması, “sonsuz”u içerir. Dinlenme, eğlenme, düşünme, tartışma, danışma, eleştiri, beyin fırtınaları, müzik dinletileri ve katılımı, dans, uyuma, veya uyuklama ya da uyuşukluk ve çılgınlık (!) anlarının yaşanması gibi ; arayış, gevşeme ve deşarj süreçlerini de içinde barındıran, (YAŞAM-DENEYİM-ÖGRENIM) mekanıdır atölye.

ÖĞRENCİLERİN DİLEĞİ :

 

Tasarım atölyesi ; belirli saatlere sığdırılması işaret olunan, not ve yoklama zorunlu bir ders yeri değil, öğrencinin kendi ihtiyaç ve istemleri doğrultusunda, dilediği saat ve sürede, ayaklarının kendiliğinden kendisini götürdüğü bir “YAŞAM-DENEYİM” mekanı haline dönüşmelidir. Bu anlamda, bilgi çagi anlayışının ülkemiz gerçeğinde geç kalmış ta olsa “uygulama cesareti gösterilmiş” bir örneği olmalıdır.

KURGUSAL DOKU

Temel tasarım bu bağlamda aşağıdaki kurgusal doku içinde işlenmektedir :

1- İçe dönme ve kendini tanıma teknikleri ile zihni durultma.. ( Alfa dalgalarını yükseltici minimal müzik türleri ile yaratıcı ortama katkıda bulunma. )

2- Koku, ses, görsel malzeme, dokunma ve tat içeren malzemeler ile duyguları aktive etme.

3- Bu aktivasyon sonucu oluşan soyut kavramları nokta, çizgi ,düzlem gibi
somut ifadelere dönüştürme.

4- Bu kavramların tam ters ifadesi, yani somut ifadenin soyut kavramlara dönüşümü..

5- Düşünceyi sınırlayan tüm etkenlerden kurtulma ve düşünceyi aşma.. ( Beyin fırtınası)
6- Doğru ve yanlışlardan arınma, özgür irade gücünü deneyimleme..

7- Öğrencilerin kendi bedenlerini bir tasarım ögesi olarak kullanmaları. Yaşayarak, hissederek, deneyimleri uygulama. (Drama)

8- Alternatifleri sunma ve seçime izin verme..

9- Konuların tek taraflı bir anlatımla değil, meditatif bir ortamda, kişinin dolaylı olarak imgelemesi ile oluşan zihinsel faaliyetini, hayalini dış dünyaya aktarması..

Tüm çalışmalar stüdyoda; yerde, masa sıra düzeni olmadan gerçekleştirilmektedir. Programdaki sıralama, öğrencilerin eğilimine göre değişmektedir.

Bu ortamın amacı ; “herkes öğreniyor, herkes öğretiyor, kendinin ve birbirinin farkına varıyor”. bilincinin yerleştirilmesidir. Kendini olduğu gibi ifade ederken, başkalarının da özgür ifadesine saygı duyarak birlikte uygulamanın deneyimlenmesidir..

DERS İÇERİĞİ

1. DÖNEM
Makro kosmos-evren ; makro kosmosta her şeyin birbirini etkileyişi
Mikro kosmos-insan ve çevresi ; bedenimizin içinde yolculuk (Hayali işlevlerin iç görünüşü ve kavranması, duyuların sınırları).
Tasarım prensipleri ;Denge  (Simetrik, asimetrik, dairesel)
Düzen ; (Fikir duygusu ),
Devamlılık  ;(Tekrar, değişim, gelişim, evrim)
Doluluk, boşluk ; (Dolu, boş, yarı dolu, biraz boş yargısını oluşturan veriler)
Yön (Tasarımın temel aksları)
Çoğalma (Büyüme, gelişme)
Değişim  (Farklılaşma, başkalaşım)
Dönüşüm (Transformasyon,başka şeye benzeşim )
Bütünlük (Toplam değer, ana fikre katkı)
Armoni (Uyumlu,kontrast, uygunluk, zıtlık kavramları)
Değer (Birbirine göre durum, görecelik kavramı)
Egemenlik (Önem sıralaması, baskın unsur )
Tasarım araçları ve ifade teknikleri Nokta, çizgi, yüzey (Yatay, dikey, eğik, parabolik, karmaşık)
Soyut düşünme (Beyin fırtınası,sınırlayıcılarla baş edebilmek için zihnin güçlendirilmesi..)

2. DÖNEM

Tasarım elemanları ; Form, iki ve üç boyutlu formlar, renk, hareket, doku, koku, tat, ses (Sesin tasarım ögesi olarak ele alınması)
Dil (Tasarımın sözcüklere, sözcüklerin tasarıma dönüştürülmesi)
Malzeme (Malzeme örnekleri ile temas, kapasiteleri, birbirlerine etkileri ve uygulama metotları)
Işık   (Gölge, yarı aydınlık kavramları)
Algılar Ana kavramlar, uyarıcılar ( Malzeme, olay)
İlişki   (Görme, işitme, dokunma )
Tepki (Sonuç, cevap=algı )
Görsel formlar (Biçim algı, ilişkiler, algının biçimi ve şiddeti ile formun bağıntısı )
Görsel algı (Algıyı doğuran oluşumlar)
Enstelasyon  (Çalışma salonunda öğrencilerin tümünün birlikte mekan kurma çalışması)
İş bölümü (Bir işi parçalara ayırmak ve sorumluluk üstlenmek)
Birlikte üretim disiplini (Tüm işlerin bir üretim süreci içerdiğinin bilinci ve kuralların  algılanması)
Uzmanlaşma (Deneyim farklılaşması, belli bir konuda ustalaşan öğrencilerin, becerilerine göre iş ayrımı)
Aşamaların algılanması (Zaman ya da karar dilimlerinde ulaşılan sonuçların analizi)
Etkileşim deneyimleri (Mekanı kuran ögelerin birbirini etkileyişi değişime zorlayışı veya destekleyişi)
Alan-yüzey-mekan paylaşım (Kendi-sini tanımlayan özellikleri korumak ve birlikte olmanın bilincine ulaşmak..)

Özgürce davranışların önünün açık tutulduğu atölyede tüm dersler videoya kaydedilmektedir.  Makalede kullanılan resimler,  bu çekimlerden bilgisayara aktarılmıştır.

Ayrıca, bu kayıtlar aracılığı ile, öğrencilerin algılamaları ve tepkileri tekrar incelenerek gerekli düzeltmeler ve kurgusal değişiklikler gündeme gelmektedir..

Temel Tasarımın, yukarıda ; görsel ve sözel araçlarla tanımlamaya çalıştığımız kurgusu ilk kez bu yıl uygulanmaya başladı. Boş bir çatı katı mekanı, öğrencilerle birlikte olunan saatlerde tanımlandı, düzenlendi. Öğrencilerin ve konuların gereksinmeleri doğrultusunda şekillendi.
Çocukların duygusal konumlarına ve işlenen konunun çağrışımına uygun, çağdaş ve özgün müzik türleri seçilerek sürekli dinletildi. Bu arada müzikler ve müziği üreten kişilerle araçları hakkında bilgi verildi. Atölyede işlenen konularla ilgili, özel olarak hazırlanan yardımcı dokümanlar çoğaltılarak dağıtıldı.

Sadece birinci sınıflara ve çok kısıtlı süreler içinde (haftada bir gün-üç saat)yapılan bu atölye çalışmasının, mimarlık eğitimi sürecini kapsayan diğer saatlere ve yıllara genişlemesinin, herkese , her fikre açık sürekli bir eylem platformuna dönüşmesinin, çağdaş eğitimin gereği olduğuna inanıyoruz..